Vücut kemiklerinin yoğunluğunda belirgin bir azalma olmasına “osteoporoz” denir.
Dişlerin ve dişetlerinin bozulması kemik erimesi başlangıcının belirtilerinden sadece biridir. Bu da beslenme düzeninin yanlış, yemeklerin karışık olduğunu,- bağırsak fonksiyonunun bozulması sonunda kanın asitli hale geldiğini ve kanda canlı kalsiyumun azaldığını gösterir. O zaman vücutta ölü kalsiyum, kireç şeklinde çoğalır. Vücut bu kalsiyumu kullanamaz ve kalsiyum yetersizliğini, diş ve yüz kemikleri gibi kemiklerden kalsiyum elde ederek gidermeye çalışır. Kireç ise kemiklerin çevresinde toplanarak onları sıkıştırır, kemiklerin çevresinde adeta bir kalkan oluşturarak kanın ve kanla gelen besin maddelerinin kemiğe ulaşmasını kısmen engeller. Beslenme yetersizliği ile karşı karşıya kalan kemikler zayıflar ve böyle devam ettiği sürece kemiklerde yıkım hızı yapım hızından daha fazla olur. Omurgada fıtıklar bu şekilde oluşmaya başlar.
Kemik erimesi şikayetiyle doktora gidene bol bol süt içmesi ve peynir yemesi tavsiye edilir. Hasta bu tavsiyeleri harfiyen yerine getirdiğinde kemik erimesi ve kireçlenme daha da şiddetlenir. Ne kadar çok süt tüketilir-se ilerleme de o kadar vahim olur. Bu doğaldır çünkü peynir ve sütü hazmedebilmek için öncelikle bağırsak tedavisinin yapılması ve beslenme düzeninin değiştirilmesi gerekir. (“Süt” ve “Düzenli Beslenme” bölümlerine bakınız.)
Britanya adalarında yapılan paleopatolojik kemik incelemesinde tarıım dönemine geçilmesi ve süt tüketiminin başlaması ile birlikte osteoporozun arttığı tespit edilmiştir. Britanya tarihinde en çok süt tüketilen ve en çok osteoporoz görülen dönem 20 ve 21. yüzyıllardır. Bu normaldir çünkü Britanya nüfusunun çoğunluğu sütü hazmedemeyen “A” ve “0” kan grubu taşıyıcılarıdır.
Kemik erimesinden korunmak veya kurtulmak için bol kalsiyum almak değil, vücudun sindirebileceği yemekleri yemek ve bağırsakların sağlıklı olması önemlidir. Beslenme alışkanlığı doğru, bağırsaklar sağlıklı olursa, yemek ile alınan kalsiyum az da olsa, bu miktar vücuda yetecektir. Çünkü sağlıklı mide ve bağırsaklar, doğal yiyeceklerin kalsiyumunu canlı formda kana karıştırarak hücrelere kolay ulaşmasını sağlar. Mide ve bağırsaklar sağlıklı değilse ve yemeklerin sindirimi tam olarak gerçekleşmezse, o zaman kan asitli olur, kalsiyumu bağlayarak kireç oluşturur. Bu durumda kalsiyum içeren yiyecekler ne kadar tüketilirse tüketilsin, sonuçta sadece vücuttaki kireç miktarı artmış ve kemik erimesi şiddetlenmiş olur.
v Mide ve bağırsakların tedavisinden başlanarak, sırayla tüm temizlemeler yapılır. Mide ve bağırsakların tedavisi ile beraber hacamatlara başlanır. Tam sıhhatli olana kadar süt içilmez. Daha sonra da süt ürünlerinden sadece yoğurt, kefir ve haftada 1-3 defa doğal beyaz peynir veya eski peynir tüketilebilir. (“Süt” bölümüne bakınız.) Fakat “O” kan grubu taşıyıcıları, hazımlarını düzeltmeden yoğurt bile yememelidir.
v 2-3 sene boyunca hergün 200 gr. greyfurt suyu, suyla birlikte içilir, isteyenler limon suyu, kan grubu “B” olanlar portakal suyu içebilir.
v Çiğ yeşil sebzeler, özellikle turp yaprağı, ıspanak, dereotu, ısırganotu, hindiba, kereviz yaprağı, maydonoz ve semizotu ekmek verine yenmelidir.
v Yemeklerde ise doğal kalsiyum kaynağı olan çiğ sebzeler, salatalık, domates, turp, kabak, kara lahana, brokoli, yeşil yapraklılar, havuç, taze fasulye tercih edilmelidir.
v Yoğurdu sadece sarımsak ve yeşillikle birlikte yemek gerekir.
v 3 günlük açlıkların 7 defa yapılması kemik erimesini durdurur. 10 günlük açlık ise, kemik erimesi nedeniyle oluşan deformasyonları mümkün olduğu kadar düzeltir.
İlk açlıktan sonra propolis kullanılırsa, kemik rehabilitasyonu daha hızlı olur. Propolis bütün balcılarda bulunur.
Siyatik ağrısı karaciğer ve safra kesesiyle bağlantılıdır.
v Tedaviye kusma ile başlanır. Kusmak için 1 kaşık zeytinyağını, bir bardak ılık suya karıştırarak içmek yeterli olabilir. Kusmada zorlananlar, mide üzerine ılık su torbası koyup, iki parmağı boğaza sokarak kusabilirler.
v Kustuktan sonra kekik çayı veya zencefil çayı içilir.
v Bir-iki saat sonra bir çorba kaşığı magnezyum sülfat suda eritilerek içilir veya 50 gr. hindyağı + 50 gr. kereviz suyu karışımı içilir.
v Uylukların arkasına kupa çekilir (3-4 kupa).
v 2-3 saat sonra ince öğütülmüş karahardal ılık suyla karıştırılarak ağrıyan bölgeye sürülür. Üzerine yağlı kağıt konarak bantlanır ve 15-20 dakika bekletilir.
v 3 günlük açlıklara başlanır.
v ilk 3 günlük açlığın birinci günü kürek kemikleri arasına, açlık bittikten sonraki 3. gün bel ve kuyruk sokumuna, 6. gün dizlere hacamat yaptırılır.
v günden başlayarak 3 günlük açlık tekrarlanır,
v Bu açlıktan sonra 1 gün boyunca meyve suyu içilir ve “Karaciğer Temizlemesi” bölümünde anlatıldığı şekilde karaciğer temizlemesi yapılır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) siyatik ağrıları için, bozkırda otlayan koyunun kuyruk yağını üç parçaya bölüp, hergün bir parçasını eriterek aç karnına içmeyi tavsiye ederdi:
Çölde yetişen koyunun kuyruk yağında toplanan acı bitkilerin şifalı sıfatları içenin karaciğer ve safra kesesini etkiler. Karaciğer ve safra kesesi, aynen “Karaciğer Temizlemesi” bölümünde anlatıldığı gibi temizlenir. Karaciğer ve safra kesesinden kaynaklanan siyatik ağrıları bu tedavi sonucunda kaybolur.
( 6 ölçü defne yaprağı, 1 ölçü ardıç kozalağı ile incecik öğütülür ve elekten geçirilir. 12 ölçü tereyağı ile karıştırılır ve ağrıyan bölgeye yedirilerek sürülür.
Veya
v Eşit miktarlarda pelinotu, yabani kekik, kükürt, çam sakızı ve defne ağacının meyvesi öğütülür, acı kavun suyu veya acı kavun yağı ile karıştırılıp, merhem kıvamına getirilir. Akşam ağrıyan bölgeye sürülür. Üzerine yağlı kağıt konarak bantlanır ve sabaha kadar bekletilir.
v 1 hafta boyunca sabah-akşam bir tatlı kaşığı üzerlik tohumunu suyla yutmak siyatik ağrılarına çok iyi gelir.
v Tere tohumunu sirke ile kaynatıp, buna batırılan bir bez ağrıyan yere konursa ağrıyı dindirir.
Hasta Raporu:
Kübra K., serbest meslek
Ben 40 yaşın üstünde 3 çocuk annesi, yoğun tempoda çalışan bir hanımım.
İkinci bebeğimden bu yana sık sık tekrarlayan bel ağrıları çekiyordum. Hatta belimde kilitlenmeler oluyor, yürüyemez hale geliyordum. O sırada gittiğim bir ortopedi profesörü hemen hemen bütün eklemlerimin filmini istedi ve “eklem tüberkülozu” teşhisi koydu. Bir başka profesöre gittim. O, bu teşhisin yanlış olduğunu söyleyerek, “sacro ileyid” teşhisi koydu. Bu olay bana her doktorun teşhisine güvenilmeyeceğini öğretti.
İkinci bebeğim yalnızca 6 ay anne sütü aldı, ne kadar zorladımsa da emziremedim. Şimdi bunun sebebini anlıyorum. Bel ağrılarım için verilen ilaçlar sütümü bozmuştu, bebeğim onun için emmek istemiyordu.
2 defa böbrek taşı düşürdüm. Böbreklerim sürekli ağrıyordu, bir çok gece veya sabahları böbrek ağrısıyla uyanıyordum. Halsizlik ve yorgunluk, yazın sıcaklarda kâbus gibi gelen baygınlık hissi ayrılmaz parçam olmuştu. Yataktan zoraki kalkıyor, “insan hergün de hasta olmaz ki” diyerek ve adeta sürüklenerek günlük hayatımı sürdürüyordum. Sık sık depresif bir ruh hali yaşıyor, bir müslümanın böyle hissetmesini kendime yakıştıramıyordum. Midem, çocukluğumdan beri rahatsızdı. Zaman zaman midemde ağrı, yanma, kazınma ve ekşime oluyordu. Çok şükür ilaç kullanmayı sevmedim, her zaman uzak durdum. Ancak kendimi mecbur hissettiğim zamanlarda, sonradan pişman olurum korkusuyla kullandım. Tabii bir de doğumlardan sonra. 4 yıl önce rahimden 7 cm çapında bir miyom alındı. Bu arada başağrılarım, başımda yanma ve uyuşma başlamıştı. Çalışırken bir süre sonra çalışamaz oluyor, başımı tutamaz hale geliyordum. Bir süre yatıp istirahat etmeden kendime gelemiyordum. Özellikle sabahları olmak üzere vücudumu sarsan kalp çarpıntılarım vardı. Çok sık grip olur, daha sonra uzun süren öksürüklere yakalanırdım. Boğazımdaki faranjit yüzünden bir sayfa yazıyı sesli okuyamazdım.
Açlıklarla birlikte tarama hacamatları yaptırdım. Özellikle kafa hacamatından sonra çok rahatladım, sanki dünyanın rengi açıldı, üzerinde sis vardı da dağıldı.
Şu anda verilen tedaviyi bitirmiş olarak yukarıda anlattığım şikayetlerin hiçbirini yaşamıyorum, çok şükür. Hiç bir özel gayret sarfetmeden 12-13 kilo verdim. Bu kadar kısa zamanda, bütün şikayetlerin biteceğini önceden söyleselerdi inanmazdım. Vücudumun genel duruşu bile değişti.
Hem bedenen hem ruhen kendimi çok güçlü, adeta 20-25 yaş gençleşmiş hissediyorum. Aslında 20 yaşımda bile bu kadar sağlıklı ve güçlü değildim.
“insanlar tedaviden önce ve sonra nasıl hissettiğimi bilebilselerdi, zor görünen fakat modern tıbbın tedavisine göre çok daha kolay olan ve kesin sonuç veren bu tedavinin on katını seve seve yapmak isterlerdi.